Psikoloji Okumaları Nisan Oturumunda Bilişsel Ekolü Ele Aldık

İlk oturumunu geçen ay gerçekleştirdiğimiz “Psikoterapide 3 Kuram” ana başlıklı Psikoloji Okumaları’nın 30 Nisan Perşembe günü düzenlenen ikinci oturumunda “Bilişsel Terapi’nin Doğuşu ve Yöntemle İlgili Temel Tartışmalar” konusunu ele aldık.

ps1

Zehra Ağır yönetimindeki ikinci oturumumuz geçen ay ele alınan Davranışçı ekolün kısa bir tekrarıyla başladı. Uyaran ve uyarıcı arasındaki bağa Davranışçıların nasıl yaklaştığı hatırlandıktan sonra Bilişsel ekolün ortaya çıkma aşamalarına geçildi.

Davranışçılıktan sonra ortaya çıkan Psikanalitik ve Hümanistik yaklaşımlardan Rogers’ın kendini gerçekleştirme kavramı ve Maslow’un öğretilerinin davranışçıların önüne geçtiğini açıklayan Zehra Ağır, yine de Davranışçılık’ın o zamanlarda hala en baskın kuram olarak hüküm sürdüğünden ve bunların Amerika’daki yansımalarından  bahsetti.  Bu sebeple Bilişsel ekol Harvard Üniversitesi’nde kuruluyorken diğer baskın ekollere karşı çıkamayacağı düşünülerek ilk olarak “Zihinsel Psikoloji” adıyla ortaya çıkmış ve ancak zamanla kabullenilmesinden sonra adını “Bilişsel Psikoloji” olarak değiştirebilmişti.

Uyaran ve uyarıcı arasındaki bağın çok kısa olduğu; ruh gibi kavramların kabul edilmediği Davranışçı ekole karşın Bilişsel ekol insan beynini bir “tabula rasa” olarak görmüyor, insanın ruh ve bilinçaltı sahibi aktif bir role sahip olduğunu öne sürüyordu. Davranışçıların cevap veremediği pek çok soruya Bilişselcilerin cevap veriyor olması ekolü daha çok popülerleştirdi ve kabulünü sağladı.

ps2

Psikolojide ilk yöntem olarak ortaya çıkan iç gözlem kavramı Davranışçılarla kaybolduktan sonra Bilişselcilerle birlikte tekrar kullanılmaya başlandı. Fakat insanın bilişsel süreçlerinde her şeyin tamamen iç gözlem ile açıklanamayacağı da ortaya kondu. Bazı koşullanmalar hala insanın iç gözlem yapmasını ve karmaşık bilişsel süreçlerini açıklamasını engellese de tedavi esnasında oldukça faydası görüldüğü için iç gözlem yöntemi psikolojide uzun yıllardır kullanılmaya devam etmektedir.

Oturumumuz, Bilişselcilerin arasında en bilinen bilim adamlarından Aeron Beck’in çalışmalarının tanıtılmasıyla devam etti. Hayatında hiçbir zaman davranışçı olmayan Beck, hümanistik yaklaşımdan gelerek Bilişsel ekolü benimsemiştir. Başlangıçta sadece depresyon hastaları üzerinde yoğunlaşan Beck, zamanla aslında depresyonun bir sebep değil, insanların “yanlış yapılandırılmış düşüncelerinin sonucu” olduğunu fark etti. Beck’in bu çıkarımları sadece depresyonda değil panik bozukluk, anksiyete vb pek çok rahatsızlığın tedavisinde önemli sonuçlar alınmasını sağladı.

Beck’e göre depresyona (ve mutsuzluğa) sebep olarak en sık rastlanılan 7 temel mantık hatasından vardı. Bunlar:

  1. Keyfî çıkarım (facialaştırma): Bir olayın her zaman en kötü ve en keskin sonuçlarını düşünme, ona göre hareket etme
  2. Seçici soyutlama: Bir olayın köşede kenarda kalmış ayrıntılarına odaklanarak sonuç çıkarmak
  3. Aşırı genelleme: Tek bir olaya dayanarak genel inançlar oluşturma
  4. Abartma/küçümseme: Bir olayı hak ettiğinden daha fazla büyütme veya küçültme
  5. Kişiselleştirme: Aslında bir ilişki kurmak için bir neden olmadığı halde bireylerin olayları kendileriyle ilişkilendirmeleri
  6. Etiketleme: Kimliğini hatalarına, kusurlarına göre tanımlamak ve gerçek kişiliğini görmeye izin vermemek
  7. Kutuplaşmış düşünce: Ya hep ya hiç tarzında düşünme, bir şeyin ya en mükemmelini yapmak istemek, aksi takdirde hiç yapmamak.

Aeron Beck’in bir kişi hakkında hüküm vermeden önce o kişiyle ilgili 10 tane iyi özellik saydırma yönteminin aslında İslamiyet’e uygun olduğu, Mehmed Zahid Kotku Hz.lerinin “Bir insan için su-i zan etmeden önce onun 70 tane iyi özelliğini düşünün.” tavsiyesinin Beck’ten yüzyıllar önce bize yol gösterdiğinden bahsedildi.

Daha sonra ilk oturumda Davranışçı Terapi açısından ele alınan Stan Olgusu’na Bilişsel Terapi yönünden yaklaşıldı. Bilişselci bir psikoloğun Stan’in hangi sorunlarına nasıl çözümler getirebileceği dinleyicilerin aktif katılımlarıyla irdelendi. Stan’in, ve Bilişsel Terapi’ye başvuracak olan herkesin, ilk olarak değişmeyi kendisinin istemesi gerektiğini vurgulandı.

Son olarak Stan’in sorunlarından yola çıkılarak aslında kendi hayatımızda da fark etmediğimiz “öğrenilmiş çaresizliklerimiz” olduğu, sorunlarımıza farklı rollerdeki kişilerin gözleriyle bakmanın, kısaca İslam’da yer alan “istişare” kavramının işletilmesinin bize ışık tutacağının altı çizilerek program sonlandırıldı.

Hazırlayan: Gizem Gündoğdu- Matematik’ 10

 

 

Platformunuzu seçin ve paylaşın.