Psikolog Zehra Ağır: Stresinizi azaltmak için bugüne, ana odaklanın.

23 Nisan Perşembe akşamı online olarak gerçekleştirdiğimiz Psikoloji Okumaları oturumunda Korona Süreci, Yaşanan Süreç ve Sonrasındaki Psikolojik Durumumuz konu başlığını ele aldık.

Her zaman olduğu gibi Psikolog Zehra Ağır moderatörlüğündeki programda;

  • Süreçte oluşan kaygıyı azaltmak için neler yapabiliriz?
  • Stres bağışıklık sistemimizi nasıl etkiler?
  • Neden süreçte daha fazla yemek yeme ihtiyacı duyuyoruz?
  • Gerçekten bazı insanlar süreci kaygı yaşamadan mı atlatıyor? Yaşadığımız kaygının ne kadar farkındayız?
  • Çocuklar ve yaşlılar bu süreçte neler yaşıyor? sorularına cevap aradık.

Kısaca dünya salgın tarihine değinerek başlayan Zehra Ağır, şu an hiç daha önce bilmediğimiz bir kaygı ile karşı karşıya olduğumuza dikkat çekti. İkinci dünya savaşı sonrası oluşan modern psikolojinin de insanoğlunun şu an içinde bulunduğu bu kaygıya karşı ne yapılacağına dair kesin bir yöntemi bulunmadığını söyleyen Ağır şöyle devam etti: “Karşımızda ölümcül bir kaygı var, aslında biz ölümden kaçıyoruz. Hepimiz terörist bir saldırıdan korkuyoruz şu an adeta. İnsanlık çok yüksek bir kaygı ile karşı karşıya. Psikoloji şu anda Vietnam savaşına ya da büyük savaşlara giden askerlerin psikolojisini hazırlamak üzere kullanılan verileri kullanıyor. Çünkü insanı tehdit eden ölümcül bir tehdit, tehlike var ortada ve psikoloji buna karşı bir atak geliştirmek zorunda.”

Bu süreci kaldırabilmemiz için çok sağlıklı bir psikolojiye sahip olmamız gerektiğini vurgulayan Ağır, stresimizi kontrol etmenin önemine şu sözlerle dikkat çekti: “ Bu yüksek kaygı ortamında stresimizi kontrol etmek çok önemli… Çünkü stres ve kaygı bağışıklığımızın en büyük düşmanı, bağışıklığımıza direkt saldırıyor. Şu an yapmamız gereken artmış olan stresimizi yönetilebilir seviyede tutabilmektir. Stresimizi en çok medyadaki olumsuz veriler, sosyal medyadaki olumsuz örnekler artırıyor. İnsanoğlunun olumsuzu daha çabuk görme, olumsuzu daha çok hatırlama gibi bir özelliği vardır. Bu da stresimizi maalesef çok artırıyor. Burada eğer stresimiz yönetilebilir seviyeye çekemezsek bağışıklık sistemimiz çökecek demektir. O yüzden lütfen eğer kaygınız salgın önceki durumundan çok fazla yüksekse gün içindeki ortalama stresinizi hesaplayın. Eğer eskiden keyif aldığınız, sizi mutlu eden şeyler eskiden olduğu kadar sizi mutlu edemiyorsa, sizin dikkatinizi çekemiyorsa, sürekli kendinizi olumsuza odaklanmış buluyorsanız maalesef kaygınız çok yüksek demektir. Bu noktada yapılması gereken kaygımızı azaltmaktır. Bunu yapmak için de öncelikle olumsuz haber veren medyadan mümkün olduğunca uzak durmalıyız. Sosyal medyadan uzak durmalıyız. Haber alma miktarımızı bizi etkilemesine göre gerekirse haftada bire kadar bile indirebiliriz. Dizi serilerini izlemek bu süreçte yararlı olabilir. Gerekli hijyen önlemlerini aldığımız sürece güvende olduğumuzu hissetmemiz gerekiyor. Kendini dayanıksız görme eğiliminden de kaçınmalıyız. Bağışıklık sistemimizin güçlü olduğuna inanalım.”

Salgının birden herkesi eski zevklerine geri döndürmeye başladığını, bunun toplumun salgını kabullenip normal sürece girdiğini gösterdiğini belirten Ağır, bu durumun çok rahatlamadığımız sürece iyi bir şey olduğunu söyledi.

Neden bu süreçte daha fazla yemek yeme ihtiyacı duyuyoruz? sorusuna cevaben Psikolog Zehra Ağır şunları kaydetti: “Neden birden çok yemek yemeğe başladık? Çünkü vücudumuz doğal olarak kendini mutlu edip stresi azaltma eğiliminde. Ne olduğunu bilmediği kıtlık gibi, savaş gibi bir alarm verildi vücufumuzda… Hayatta kalma teorisine göre kalori ve yiyecek depolamaya çalışıyor. Ama artık bunun da sonuna gelindi ve yeme ihtiyaçlarımız panik seviyemiz azaldıkça aşağıya inmeye başladı. Evde sıkıldığınız için yoğun kahve, çay tüketiminiz olabilir. Ama bunların azaltılması yerinde olacaktır.”

Neden bu dönemde bazı kişilerin kaygıları azken, bazılarının ki çok yüksek? Bu soru hakkında da görüşlerini aktaran Zehra Ağır, aslında herkesin kaygılarının olduğunu, sadece bazı insanların kaygılarını daha iyi koordine ettiğine işaret etti. “Herkesin kaygı belirtileri farklıdır. Bu belirtiler ağız yarası, nefes darlığı, uyku ve yeme düzeni bozukluğu,  mide ve gaz problemleri, tırnak yeme, dudak ısırma, saç koparma gibi kaygıyı belirtme şekillerimiz vardır. Bu bedensel yakınmalarınızın bu dönemde ne kadar arttığını ölçün. Normalde hiç kaygım yok diyen insanların bile bu belirtilerden en az 2-3 tanesi artmış durumdadır. Hiç kaygım yok diyen kişiler bunu saklıyor olabilirler ya da kaygılarının farkında olmayabilirler. Ama bu da tehlikeli bir durumdur. Zira farkında değilse kontrol de edemez.” diyen Ağır insan olmamızın bir gereği olan kaygılarımızı bu dönemde kabul etmemiz gerektiğini ifade etti.

Zehra Ağır’ın stres azaltmaya yönelik bazı tavsiyeleri de şunlar oldu:

“Stresinizi azaltmak için bugüne, ana odaklanın. Sürekli yarını ve sonrasını düşündükçe içinde bulunduğunuz günü değerlendiremeyip stresinizi artırmış olursunuz.

Sağlık sistemimiz çok güçlü, sağlık personellerimiz son derece titiz ve planlı çalışıyorlar, lütfen buna güvenelim.

Size sürekli kaygı ve stres aşılayan insanlardan uzak durmaya çalışın.

Kaygı seviyeniz çok yüksekse sizi umutlandıran, mutlu hissettiren kelimeleri, cümleleri yazıp sık gördüğünüz kapı girişlerine, buzdolabınıza, mutfağınıza, masanıza, iş yerinize asabilirsiniz. Bir süre sonra bunları görmediğinizi düşünseniz de beyniniz, algınız bunları görmeye devam edecek ve bu size iyi gelecektir.”

Programın ilerleyen bölümünde kaygıları farklı olan iki grup, çocuklar ve yaşlılar da ele alındı. Ağır’ın bu iki önemli grup için de şu önemli tavsiyelerde bulundu:

“Kaygısı farklı olan iki grup var. Bunlardan biri çocuklar… Çocuklar etrafımızda olup biteni duyuyorlar. Çocuklar da kaygılarını hemen belli edemezler. Durup dururken ağlamaları, oyuncaklarıyla artık oynamayışları, her zaman izlediklerinden zevk almayışları bunun belirtileri olabilir. Hep pozitif yaklaşmalıyız onlara, bilhassa da yakınlarında korona virüs olanlara. Bu virüse yakalananların iyileşebildiğini anlatmak, buna dair videolar izletmek faydalı olacaktır. Geleceğe yönelik somut planlar söylenmeli. Geleceğe dönük net somut planları ebeveynlerden dinlediği zaman çocuğun kaygıları azalır. Evde 15 yaş altı çocuk bulunanlar onların yanında haber izlememelidir. Anne babasını kaybetme korkusunu çocuktan uzak tutmak gerekir. Pozitif telkinler verilmeli, gerekli hijyen sağlandığında, dışarı çıkılmadığında güvende olunacağı hissettirilmeli. Aile fertleriyle beraber yapılan etkinlikler, evde yapılan işlere çocukları katmak çok faydalı olacaktır.

Kaygıları farklı olan ikinci grup ise yaşlılardır. Virüs salgını sebebiyle normal olmayan ölüm ritüeli (yıkanmadan defin, az sayıda kişiyle cenaze vs.) yaşlıları şu an paniğe sevk etmiş durumda. Her yaşın stres kaynağı da farklıdır. İnsanları öldükten sonra yaşayacakları hayatın ölçüsü bile değişti. Normal olmayan ölüm ritüelinden de kaygı duyar hale geldiler. Yaşlılarımıza da pozitif telkinlerde bulunup dışarı çıkmadıkları, gerekli hijyen kurallarına uydukları ve beslenmelerine dikkat ettikleri sürece virüsün bulaşmayacağını söyleyebiliriz. Yaşlılarımız bizim toplum hafızalarımız, onları kaybetmememiz lazım. Yaşlılarımızın değerli olduğunu hissettirip, devletin de buna yönelik olarak koruma amaçlı tedbirler aldığı ve onların şu anda en güvenli grup oldukları vurgusunu sürekli yapmalıyız. Medyadan olabildiğince yaşlılarımızı da uzak tutmalıyız. “

Hepimizin günlerini yoğun stres altında geçirdiği bu dönemde Korona Süreci, Yaşanan Süreç ve Sonrasındaki Psikolojik Durumumuz başlıklı Psikoloji Okumaları oturumumuzda şüphesiz en ilgi çeken bölümümüz tüm katılımcılarla beraber nefes egzersizi ve kısa süreli kaygıyı kontrol etme ve vücudumuzdan uzaklaştırma çalışması oldu. Tüm katılımcılar olarak kısa süreli de olsa rahatlayıp doğru nefes alma tekniğini öğrenmiş olduk. Mütevelli Heyeti Üyemiz Psikolog Zehra Ağır Hanım’a son derece faydalı oturum için sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Platformunuzu seçin ve paylaşın.