Prof. Dr. Vedat Akgiray: Sermayesiz büyüme olmaz!

Divan sohbetlerimizin 9’uncusunu 25 Ekim Pazar günü, Sermaye Piyasası Kurulu Başkanı (SPK)  Prof. Dr. Vedat  Akgiray’ın katılımıyla gerçekleştirdik.

Güneşli bir pazar sabahı İTO Kandilli Cemile Sultan Korusu tesislerinde yaptığımız  kahvaltının ardından  Mütevelli Heyeti üyemiz Haluk Dortloğlu’nun takdimiyle başlayan sohbetimizin ana konusu genel olarak önümüzdeki 40-50 yıllık süreçte Avrupa’nın en büyük ekonomisi olma yolunda ilerleyen Türkiye’nin bu süreci nasıl idare etmesi gerektiği üzerineydi.

Divan sohbetinde bir çoğumuzun üniversitede hocası olan Vedat  Akgiray’la birlikte, “İstanbul  finans merkezi olacak mı?”, “Türkiye’deki sermaye piyasaları gerekli büyüklüğe ve derinliğe kavuşabilecek mi?” ve Vedat Akgiray gibi yeni nesil idareciler bu sürece nasıl dahil olacak gibi soruların cevaplarını aradık.

Yaklaşık yedi aydır SPK başkanlığı görevini başarıyla sürdüren Prof. Dr. Vedat Akgiray  bu zamana kadar  sermaye piyasasıyla ilgili yapılan ve yapılmayan işleri düşününce başında olduğu kurumun ülke ekonomisi  için ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anladığını söyledi. Yurtdışında katıldığı programlarda Türkiye’nin ekonomik sıkıntılarının ve eksikliliklerinin çok daha net bir şekilde ortaya çıktığını anlatan Akgiray sözlerine şöyle devam etti: “Sizler Boğaziçili, eğitimli bir kitle olarak maalesef azınlıktasınız, bu tablonun dışında, çok farklı bir Türkiye imajı var dünyada. Yurtdışında katıldığım toplantılarda Türkiye’nin önemli bir stratejik konuma sahip ama finans sektörü gelişmemiş, tabir-i caizse parası pulu olmayan bir ülke olarak algılandığı gerçeğiyle yüzleşmek durumunda kaldım. Avrupa Birliği ülkeleri nasıl zenginleşmiş, Brezilya, Çin nasıl almış başını gidiyor, bunları görmemiz lazım. Gelişmiş bir sermaye pazarımız yok, bizim sanayicimiz, tüccarımız, işadamımız 10-15 bankanın verdiği kredi kadar para bulabilmişler, büyüklük açısından İMKB’nin hali acınacak durumda, politik gücümüz artık çok hissediliyor ama “Para konuşalım” deyince “Sen git dışişleri bakanı gelsin” diyorlar. Maalesef uluslararası arenada edindiğim ilk izlenim bu.”

Yıllardır Türkiye’de uygulanan ekonomi politikalarını modern bir sermaye piyasasının kurulmasında en büyük engel olarak gören Akgiray özellikle 1990-2000 arası dönemi kaybolmuş yıllar olarak niteledi. Akgiray, Türkiye’nin devlet merkezli bir ekonomi politikasına sahip olduğunu, “Bütçe açığı çıkmasın, geri kalan parayı da bankalara verelim onlar dağıtsınlar” şeklinde hakim olan düşüncenin “Kriz çıkarsa bu bankalar kredileri askıya alırlar mı, alırlarsa piyasa, ihtiyacı olan parayı nereden bulacak” sorularını hep göz ardı ettiğini vurguladı. Türkiye gibi sürekli büyüyen, genç nüfuslu bir ülkede operasyon riskinin olmadığını, ancak borçla büyümeye çalışmanın faizi ve dolayısıyla finansal riski beraberinde getirdiğini belirten Akgiray, faiz girdabından kurtulmak için sermaye üretmek zorunda olduğumuzun altını çizdi.

Bir buçuk trilyon dolara yaklaşan ticari hacme imza atan SPK’nın Türkiye ekonomisini ileri götürmek için zekadan çok daha fazlasına, akıllı insanlara ihtiyacı olduğunu söyleyen Akgiray, sözlerine şunları ekledi: “Bir işi yaparken iki farklı bakış açısı lazım, önce bu işi ben nasıl en etkili şekilde yaparım sorusunun cevabını bulmalıyız, ama bundan çok daha önemlisi ben bu işi niçin yapıyorum sorusunu sormaktır. Zeki adam ‘nasıl’ını akıllı adam ‘niçin’ini düşünür. Eğer yaptığınız işi neden yaptığınızı bilmiyorsanız birisi gelip kafanızı bulandırınca o işten vazgeçersiniz.”

Soru cevap şeklinde devam eden programda Vedat Akgiray’ın kendisine yöneltilen “politik olarak yakalanan konjonktörü ekonomik olarak da yakalamak durumunda olduğumuzu belirttiniz, ülkemizin uluslararası arenada artan politik etkisi ile buna nazaran daha zayıf durumda olan ekonomisi arasındaki bu farkı nasıl kapatırız?” sorusuna cevabı şöyle oldu: “Türkiye gibi siyasetin öngörüsünün zor olduğu bir platformda tek parti iktidarı büyük bir fırsat, bu yılları değerlendiremezsek sonra kimse ağlamasın. Yönetici seçerken demokrasi iyidir ama iş yaparken demokrasi olmaz, yedi kişiden üçünün muhalefet şerhi koyduğu bir kararın uygulanabilirliği sorgulanır. O yüzden SPK’da oy çokluğu yerine oybirliği ilkesine göre karar alıyoruz. Ancak dünya standartlarında bir sermaye piyasası inşa edebilirsek ekonomiyi büyütebiliriz. Sermaye piyasasını büyütüp güçlendirmek için firmaların sermaye piyasaları kanalıyla finanse olabileceklerini bilmelerini ve yatırımcıların da firmaları finanse edecek kağıtları almalarını sağlamalıyız. Biz SPK olarak vatandaşın beyanını kabul edip işini finanse edeceğiz. Eskisi gibi, beyan doğru mudur diye araştırmak için vatandaşı aylarca bekletip kaçırtmayacağız. İsteyen gelip iş planını tahtaya asacak, işi beğenen para yatıracak. Brezilya bu işi yapınca dalga geçmişlerdi ama sonuçta Brezilya’ya bugünkü büyümesini getiren, bu sistem oldu. Bunun dışında işin teknik kısmını göz ardı edip üst düzey toplantılarda vatan kurtarmaya çalışmaktan vazgeçmeliyiz. G-20’deki varlığımız ekonomik değil politik. Financial Stability Board diye bir şey kuruyorlar şimdi. Meksika’nın ve Çin’in 3’er, Arjantin ve Rusya’nın 2’şer sandalyesi varken bizim, Güney Afrika Cumhuriyeti ve Suudi Arabistan’la birlikte tek sandalyemiz var, bu noktada durup düşünmeliyiz. Bu kötü imajı diplomatik operasyonlarla yok edemeyiz, reyting kuruluşlarına, IMF, Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşlara gençler yollamalıyız, oralarda hali hazırda çalışan gençlerle arkadaş olmalı, onlara Türkiye’nin nasıl bir yer olduğunu anlatmalıyız.”

Akgiray, “Avrupa’nın bankacılık sektörüyle, Amerika ve İngiltere’ninse finans piyasası kanalıyla ekonomik büyüme gerçekleştirdiği düşünülür, sizce de ekonomide böyle bir Avrupa modeli-Anglo Sakson modeli ayrımı var mıdır?”  sorusunu ise “Amerika’da New York borsası, Nasdaq kimi nasıl finanse etmiş, Microsoft kağıtlardan ne kadar kazanmış  bir bakın. Avrupa’da da şirketler sermayeyle büyüdüler, ama işlemleri organize borsalarda yapmadıkları için bu fark edilmiyor. Banka kredisiyle büyümek diye bir model dünyanın hiçbir yerinde yok.” diyerek yanıtladı.

Akgiray, finansal krizin ardından yeniden yapılanma ve regulasyonla ilgili sorular üzerine ise şunları söyledi: “Regulasyon bu aralar tüm dünyanın gündeminde, çok konuşuluyor, çok tartışılıyor. Ancak sadece kurallar koymak, işleri garanti altına almak anlamına gelmiyor. Siz bir kural koyuyorsunuz, ama o kuraldan kaçmak isteyen adam yirmi beş farklı yol bulup yine istediğini yapıyor. Buna ek olarak bazı piyasalar çok sıkı denetlenirken bazıları esnek yapılarıyla her türlü kuralsızlığa davetiye çıkarıyor. Böyle olunca para, sıkı denetlenen piyasadan kaçıp kuralsız piyasaya akıyor, bunu da kontrol etmek mümkün değil. Dolayısıyla önce piyasalar arasındaki regulasyon adaletsizliğini düzelterek işe başlamak lazım. Yani kuralsız piyasalarda denetimi artırırken gereğinden fazla kurallı piyasaları esneterek dengeyi sağlamak gerekiyor. Ayrıca denetleme kurulları arasında yakın, hızlı, eş zamanlı ve online  bir koordinasyon sistemi oluşturulmalı.”

Türkiye’nin içinde olduğu AB sürecinin sermaye piyasası lehine gelişmelere sebep olup olmayacağı yönündeki soruya ise “Hali hazırda kullanılan SPK mevzuat AB prosedürleriyle uyumlu. AB, bazı global gerçekleri göz ardı ederek kendisini koruma dürtüsüyle hareket edebiliyor. Sermaye piyasaları söz konusu olduğunda Amerikanvari düşünmenin daha iyi olacağı kanaatindeyim” şeklinde cevap verdi.

Ekonomik krizin etkisiyle yavaşlayan yatırım ve ekonomik büyüme sürecinin yeniden başlayıp hızlanmasında en önemli aktörlerden biri olması beklenen SPK’nın geçmişten bugüne değişen çizgisini, kriz sonrası dünya ekonomisinin yeni gidişatını, politik arenada elini her geçen gün güçlendiren Türkiye’nin ekonomi dünyasında da aynı saygınlığa ulaşabilmesi için yapılması gerekenleri konuştuğumuz bu faydalı ve keyifli sohbet için Vedat Akgiray’ a teşekkür ediyoruz.

Toplantı sonrasında Mütevelli Heyeti Başkan Vekilimiz Haluk Dortluoğlu Prof. Dr. Vedat Akgiray’a günün hatırası sadedinden bir hediye takdim etti…

Melike Akkuş İşletme-4

Platformunuzu seçin ve paylaşın.