Mustafa Özel’le “Roman Diliyle” Söyleştik

İçimizi ısıtan güneşin bizi terketmediği Kasım ayının bir sabahında, iktisat ve edebiyatı aynı potada eritebilmeyi başarabilmiş İstanbul Şehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Mustafa Özel’le yeni kitapları “Roman Diliyle Siyaset” ve “Roman Diliyle İktisat” üzerine Boğaziçi Konak’ta bir söyleşi gerçekleştirdik.

11 Kasım 2018 tarihinde, Mustafa Özel’in deyimiyle “gerçeklerle dopdolu hakikatsiz hikâye” olan roman türünü, iktisat ve siyaset bağlamında ele almak üzere Pazar sabahı Boğaziçi Konak’ta toplandık. İtina ile hazırlanmış kahvaltılar katılımcılara ikram edilirken kızarmış susam kokuları bütün odayı sardı ve çay kaşıklarının tıngırtısı arasında söyleşinin keyifli geçeceğine delil olan bir sohbet başladı. Kahvaltı masasından mutlu bir şekilde kalktıktan sonra fikriyatımızı ve ruhumuzu güçlendirecek söyleşimize başlamak için konferans salonunda yerlerimizi  aldık.

m4

Moderatörlüğünü Neslihan Demirci’nin (Türk Dili ve Edebiyatı 98′) yaptığı söyleşi, programa ilk teyit veren on kişiye Özel’in kitaplarının hediye edilmesi ile başladı. Demirci takdim konuşmasına edebiyat ve sosyal bilimler arasındaki kopukluğa  vurgu yaparak başladı. Bir yanda edebiyatın sadece kuramsal açıdan incelenmesi gerektiğini savunan, edebiyatı kurama hapseden görüş, öte yanda “edebiyatı sosyal bilimlere malzeme yapmak”ta sakınca görmeyen yaygın bir tavır bulunduğunu; ancak Mustafa Özel’in romanların birer sanat ürünü olduklarının hakkını vererek romanları uzun yıllardır iktisat, siyaset ve sosyal bilimler üzerinden okuduğunu söyledi. Bu da her iki tarafı da besleyen, verimli çalışmalar ortaya çıkarıyor şüphesiz.

Mustafa Özel Hoca’nın söyleşinin son cümlesi olarak zikrettiği sözü, yazımızın ilk cümlesinde belirtmek yerinde olacaktır. “Hakikatlar Kur’an da, gerçekler romandadır.” Bu sözün mânasını kavrayabilmek için öncelikle Mustafa Özel Hoca’nın gözünden “Roman nedir?” sorusunu cevaplandırmamız gerekir. Hocamızdan anladığımız kadarıyla roman, bir açmazı ve sıkıntıyı anlatan “geleceğin tarihi”dir.

Söyleşimizin giriş bölümü yakın geçmişimizi ve yakın geleceğimizi iki kutba ayırmış olan hâkim konumdaki sistemlerden bahsedilerek açıldı; kapitalizm ve sosyalizm. Hocamız, ekonominin topluma gömülü olduğu bir çağdan toplumun ekonomiye gömülü olduğu bir sisteme geçilmesinin etkilerinden bahsetti. Kapitalizmin, Marx ve Weber’in de kabul ettiği bir “büyü bozucu sistem” olduğuna değindi. Kapitalizmin ise bizlere sunduğu bu büyülü gerçekliğin ardında simyevî bir araç olan “kağıt para”nın bulunduğunu belirtti.

m5

Söyleşimizin devamında ise Goethe, Balzac, Dostoyevski, Halide Edip gibi yazarları konularımızın merkezine aldık ve onların yapıtlarının, hocamızın esprili ve kendine has üslubu ile günümüze olan etkilerini anlamaya çalıştık. Bir dinleyici olarak dikkatimizi celbeden nokta, hocamızın, yazarları ve anlatılarını farklı bir biçimde okumasıdır. Örneğin; Goethe’nin Faust romanına göre günümüzün modern insanının içine şeytan girmiş, tıpkı Faust gibi dünyevi bilgi ve zevk için şeytanla pazarlık yapmıştır. Hocamız da, Goethe’nin romanı üzerinden, yeni bir çağa girildiğini ve bu çağda varolan sistemlerin ve fraksiyonların da değişme eğiliminde olduğunu vurguladı. Hocamızın dikkat çekici olarak not düşebileceğimiz bir analizi ise mevcut kapitalist sistemin şimdiye yönelik değil, geleceğe yönelik çalışıyor olduğu tespitidir. Bu bağlamda hocamız Balzac’ın romanları ile Walmarkt gibi büyük kurumların ekonomik ve ticari ilişkilerini örnek göstererek tezini kendi içinde daraltırken örneklerini genişletti ve konuyu daha somut bir zeminde anlamamızı sağladı.

Programda Cervantes’in Don Kişot’una ve Dostoyevski’nin Kumarbazı’na da değindik. Modern kurguların iki temel kahramanı olan meczup ve soytarı karakterlerinin sistemi anlatış biçimlerinden bahsettik. Burada hocamızın vurguladığı nokta romanlardaki karakterlerin kendilerine ait bir dünyaları olduğu ve buna yazarın doğrudan müdahale etmemesi gerektiğidir. Balzac’ın yazdığı romanında ölecek karakter için ağlaması ve karakterin kaderini değiştiremeyeceğini iddia etmesi buna bir örnektir.

m8

Hocamızın değindiği bir diğer nokta ise modern toplumun artık bir zemini veya kökü olmadığı, nehir üzerinde sürekli sallanan bir sandal gibi olduğudur. Fakat her ne kadar durum böyle olsa da kendisi, kökü olmayanın istikbali olmayacağını, istikbali olmayanın da rüzgârda savrulan bir yaprak gibi olacağını vurguladı. Bu nazardan bakıldığında romanlar hakikati anlatmasa bile hayatın gerçeklerini ve çıkmazlarını kâğıda aktarıp günümüzle yapılan bir tür hesaplaşmadır.

Söyleşimizin son bölümü ise romanın gözüyle tarihe bakarken müşfik bir edaya bürünmemizin elzem olduğu, fakat bunu yaparken de anakronizm tuzağına düşmememiz gerektiği üzerineydi. Türk romancısının burada yapması gereken, Cemil Meriç’in deyimiyle, efendisinin ilaçlarını aşırıp tedavi olmak isteyen uşak olmak yerine, kendine özgün tedavi yöntemlerini bulmasıdır. Fakat bu özgün yöntemi bulmak için yeri geldiğinde hatırlamak, yeri geldiğinde de unutmak gerekir. Hocamız “Hatırlayarak millet, unutarak ulus olunur” sözünü de bu bağlam üzerine söyledi.

m10

Keyifli geçen bu söyleşinin sonunda soru ve cevap kısmına geçildi. Fikirlerin sorularla, aydınlanmanın cevaplarla noktalandığı bu etkinliğimizin sonunda kitap hediye edilen arkadaşlarımız hocamızdan imza alabilmek için sıraya geçtiler. Söyleşimiz başka bir etkinlikte tekrar buluşma ve görüşme temennileri ile sona erdi.

Haber: Ahmet Yavuz (Tarih – 2019)

Platformunuzu seçin ve paylaşın.