LC Waikiki CEO’su Mustafa Küçük: Kendi iç yolculuğunu yapmamış, kendisini tanımayan insanın başkasına dokunması mümkün olmaz.

5 Şubat Pazar sabahı Yıldız Hisar Tesisleri’nde düzenlediğimiz Divan Sohbeti’nde sektörünün tartışmasız lideri LC Waikiki’nin lider yöneticisi Mustafa Küçük’ü misafir ettik.

mk6

1963 Malatya Doğanşehir doğumlu olan, Mustafa Küçük ilk, orta ve lise eğitimini yine memleketi Malatya’da tamamlamıştır. 1984 yılında Konya Selçuk Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümünden mezun olan Küçük, İstanbul Teknik Üniversitesi’nde, Makine Mühendisliği alanında master eğitimini tamamlamıştır. İTÜ master eğitimi sırasında demir çelik sektöründe faaliyet gösteren Yekta Dış Ticaret A.Ş’de, ihracat operasyon elemanı olarak iş hayatına adım atmıştır.  Bu firmadaki dört aylık kısa bir çalışma dönemi sonunda master eğitimi yanında,  İstanbul Üniversitesi İşletme İktisat Enstitüsünde, Uluslararası İşletmecilik İhtisas Programı’na da devam etmiştir. 1986 yılında tekstil ve konfeksiyon sektöründeki ilk işi olacak olan, Aka Tekstil’de İhracat Müdürlüğü görevini üstlenmiştir. 1988 yılında demir çelik sektöründe faaliyet gösteren Taha Dış Ticaret’ten gelen teklif üzerine, Taha Tekstil A.Ş’nin kuruluşunu gerçekleştirmiş ve Genel Müdürlük görevini üstlenmiştir.  1988 – 2001 yılları arasında, Taha Grubu içerisinde, çeşitli şirketlerin kuruluşunda, Genel Müdürlük ve Taha Holding Genel Koordinatörlük görevini yürütmüştür. 2001 yılında, üretim sektöründe faaliyet gösteren Taha Holding Genel Koordinatörlük görevini, grubun diğer ortağına devredip, tamamen moda ve perakende sektörüne odaklanmaya karar vermiştir. Verilen bu karar doğrultusunda, 2001 yılından beri LC Waikiki Grubunun CEO görevini yürütmektedir.

Mütevelli Heyeti Başkanımız Bahattin Aydın’ın kısa takdiminin ardından “Anlam” teması üzerine kuracağını belirttiği konuşmasına mütevazı kişiliği gereği “32 yıldır iş hayatındayım. 32 yıldır öğrendiklerimi bir akış içinde sizlerle paylaşacağım. Ama öğrenme sürecim bitmedi, hala devam ediyor. Hala bir arayış içindeyim. Buradan çıkarken ben de bir şeyler öğrenmiş olarak çıkmak istiyorum. O açıdan katkılarınızla hep birlikte öğreniriz inşallah. “ diyerek başlayan Mustafa Küçük her ne kadar şirket hikâyesini anlatsa da aslında kendi tekâmül yolculuğuna ortak etti bizleri…

Üniversite mezuniyeti sonrasındaki İşletme ihtisası sırasında kısa bir süre demir-çelik ihracatı şirketinde çalışan Küçük, tekstille uğraşan sınıf arkadaşından aldığı teklif üzerine bu sektöre adım atar. Tekstil ihracatı bölümünde görev alan Mustafa Küçük bu alandaki pek çok işi aynı anda yapma ve tecrübe edinme fırsatı bulur. Sipariş alma, kumaş alımı, gümrükte mal yüklemeden konfeksiyon atölyesinde kalıp çıkarmaya kadar birçok işi bizzat öğrenen Küçük, şu anki başarısının altında yatan şeyin bu tecrübeler olduğuna inanıyor. Bu noktada da gençlere önemli bir tavsiyede bulunuyor: “Yeni mezunlara tavsiyem eğer bir şeyler öğrenmek istiyorlarsa KOBİ’lerde çalışsınlar. Birçok üniversite mezunu hemen büyük şirketlere girmek istiyor.  Büyük şirketlere girdiklerinde de genelde sadece bir fonksiyona hizmet ediyorlar. Bu pazarlama veya finans oluyor genelde. Ama küçük bir şirkete girdiğinizde benim 85’te başladığım gibi hem ihracatı yapıyorsunuz, hem satın almayı, muhasebeyi, insan kaynaklarını yapıyorsunuz. Her şeyi bizzat yapma fırsatı buluyorsunuz. Ben pek çok şeyi o dönemde öğrendim ve belki de bu dönemdeki başarımızın ardında yatan şey budur.”

Mustafa Küçük 1988’de ilk çalıştığı demir-çelik sektöründe faaliyet gösteren Taha Dış Ticaret grubundan tekstil şirketinin kurulması için teklif alır. O da kendisine küçük bir hisse verilmesi, içişlerine karışılmaması ve geçinebileceği kadar maaş verilmesi şartıyla Taha Tekstil A. Ş.’nin kurucu ortağı ve yöneticisi olur. Burada başladığında şirketin vizyonu dünyanın en iyi tedarikçilerinden biri olmak, en iyi markaların vazgeçilmez üreticisi olmaktır. Mustafa Küçük şirketin geçirdiği aşamaları “80’li yıllar üretim, 90’lı yıllar toptan satış, 2000’li yıllar perakendeye geçiş, 2010’lu yıllar da yurt dışına açılış”  şeklinde özetliyor. “Önemli olan doğru zamanda doğru yerde olmaktı. Bunu da Allah nasip etti bize.” diyen Mustafa Bey geçmişte alınan ve şirketi bugünlere taşıyan önemli kararları bizlerle paylaştı.

Daha büyük şeyler yapabilmek için bazı şeylerden vazgeçmek, bazı şeyleri göze almak gerekir.

2000 yılı ekonomik krizinde peşin çalışma kararı bu önemli kararlardan biridir. Mustafa Bey 600 bayiden 100 bayiye düşüşe sebep olan bu karar için “Büyüttüğünüz bir şeyi bir gecede yok etmek… Daha büyük şeyler yapabilmek için bazı şeylerden vazgeçmek, bazı şeyleri göze almak gerekir. Zor bir stratejik karardı.” diyor. İkinci stratejik karar ise 15 yılın ardından perakendeye geçiştir. Öyle ki üretim grubu başka bir ortağa devredilmiş ve artık perakendenin kurallarına göre oynamaya başlanmıştır. Ürünler yurt dışında fason olarak yaptırılmaya başlanır ve 2000 yılından 2010 yılına kadar her yıl % 40-50 büyüyen LC Waikiki  artık “perakendede en kârlı şirket” unvanının sahibidir.

mk8

2010 yılı yine bir dönüm noktasıdır. Zira bu yıla kadar içerde büyüyen şirketin artık yurt dışına açılma vakti gelmiştir. Şu anda 30’un üzerinde ülkede 400’e yakın mağaza ile her yıl 100-150 mağaza açarak büyümeye hizmet etmeye devam eden LC Waikiki’nin yolculuğu özetle böyledir. Sohbetin bundan sonrasında ise temamız bu yolculuğun üzerine inşa edildiği “anlam” ve “değerler” oldu.

“Yaşamda anlamlı bulduğunuz zorluğu memnuniyetle göğüsler şikâyet etmezsiniz. Bu zorlu bir yolculuktu. Bir iki defa işi bırakmaya niyetlendim. Bu sebepten bugün burada bu başarının arkasında yatan anlamı, bizi işte tutan, bu kadar çalıştıran, gece gündüz hala çalışmaya devam ettiren ne onu biraz konuşmakta fayda var.” diyen Mustafa Bey şirket için misyon ve vizyon belirleme çalışmalarını anlatarak devam etti:

“Biz LC Waikiki’yi kurarken bir misyon ve vizyon belirledik. Varoluş sebebi olan misyonumuzu içimizde aramaya çalıştık. Sonuçta yaptığımız iş giyim, konfeksiyon işidir. Biz bir ihtiyacı karşılıyorsak bu anlamlı bir iş olacaktır. Peki, ihtiyaç neydi giyim sektöründe? Dar gelirli insanların giyimde fırsat eşitliğini yakalayamadığını gördük. Bu insanlar pazardan, işportadan giyiniyorlardı. Bu fırsat eşitliğini sağlamak için çalışabiliriz dedik. Dar gelirlilerin aylık olarak giyime ayırdıkları paradan hareketle uygun fiyatlı giyimi hedefledik. Üretimden geldiğimiz için bu tecrübeyle başarabileceğimize inandık. Konfeksiyon sektörü en verimsiz sektörlerden biridir. Bir sürü aracısı var. Başladığımız dönemde enflasyon çok yüksek, vade farkları fazlaydı. Kumaşçı, perakendeci, toptancı derken herkes fiyatın üstüne bir şey koyuyor. Bu sitemi yalınlaştırdık, yaklaşık 8-10 yıl fiyat artışı yapmadık. Halkın ilgisiyle bir yerlere geldik. “iyi giyinmek herkesin hakkı” cümlesi birinci amacımız oldu.

Bu misyonumuzdu ve hala da bu misyonu devam ettiriyoruz. Vizyon ise nereye varmak istediğinizle ilgilidir. Biz bunu da kendimize sorduk. Ülkenin, gençliğin neye ihtiyacı vardı? Ülkenin markaya ihtiyacı var. Markanın arkasında bir anlam var. O zamanlarda bizden bir marka çıkmaz algısı vardı. Biz dünyanın en başarılı markasını çıkarırsak en azından bizden sonraki nesle bir rol model oluruz, bu ülkenin kaderini değiştirmeye en azından bir katkımız olur dedik. 2023’te Cumhuriyetin 100’üncü yılında Avrupa’nın en güçlü üç markasından biri olmak gibi bir vizyon ortaya koyduk. Bunun için bir eşik de lazımdı. Bir marka olarak 10 milyar dolar eşiğini geçmek gerekiyordu. Sosyal sorumlulukla, çalışan memnuniyeti, tedarikçi memnuniyeti, tüketici memnuniyetiyle Avrupa’nın en başarılı markalarından bir tanesi olmamız gerekiyordu.

İş hayatına başladığımızda şunu gördük; alıcı ve satıcı arasında bir ilişki var, kimse söz verdiği günde ödeme yapmıyor. Bunun üzerine birinci kuralı koyduk: biz peşin ödeyeceğiz, hiç kimseye “bugün git yarın gel” demeyeceğiz. Peşin ödemeyle işin bereketi oluyor, vade farkı ortadan kalkıyor. İkinci olarak tedarikçiye değer vereceğiz. Sonra tüketici memnuniyetini sağlayacağız dedik. Müşteri memnun olmadığı ürünü getirdiğinde sorgusuz sualsiz geri alalım dedik. Bir de belki de en önemlisi çalışana değer vermeyi temel değerlerimizden biri yaptık.”

Mustafa Bey’in ifadelerinden dinlediğimiz bu serencam LC Waikiki şirketine çalışana değer verme konusunda aşağıdaki temel değerleri kazandırmıştır:

  • Adalet-hakkaniyet (Bu madde çalışan, tedarikçi ve müşteriyle olan ilişkide olmak üzere üç boyutlu olarak sürdürülmüştür.)
  • Dürüstlük
  • Tevazu, kibirden uzak durma (Kendi içinde üç boyutludur. Makam-mevkiden bağımsız olarak tevazu, bilgide tevazu-öğrenmeye geri bildirime açık olma ve üçüncü olarak da hatayı kabul etme, gerektiğinde özür dileyebilme.)
  • İyilikseverlik-yardımseverlik(Bunun sözde kalmaması için bir karar alınır. Şirketin net karının % 10’u kaymakamlık ve valilikler üzerinden yardıma, sosyal sorumluluk projelerine, yetimlere ulaştırılmaktadır.)
  • Farklılıklara saygı; Öyle bir şirket olalım ki kimseyi ötekileştirmeyelim.

Bu değerlerle yoluna devam eden şirkette elbette ki zaman zaman kırılma anları yaşanmıştır. Ancak yerinde müdahaleler yola devamı sağlamıştır. Mustafa Bey işletmelerin genelinde mevcut olan beş temel perspektif; finansal, müşteri, süreç, öğrenme/gelişim ve teknoloji/alt yapı çerçevesinde LC Waikiki de işleyişin sürmekte olduğunu ifade ediyor.

Yöneticiler insanların zihnine hitap ediyor, yöneticilik gerek şarttır. Liderlik ise zihnin yanında gönüle de hitap etmektir.

“İster çalışan olsun ister patron olsun, işini isteyerek severek yapmadığında bu süreçler vasatın ötesine çıkamıyor. Avrupa’nın en başarılı markası olabilmek için gerçekten tüm aklını, tüm gönlünü vererek çalışan, öğrenen, öğrendiklerini hayata geçiren, işbirliği içinde çalışan, zorluklardan şikâyet etmeyenlerden oluşan bir çalışma ortamına ihtiyaç vardır. Bunun için de ne yapabiliriz diye kendi içimize döndük ve anlamı bulduk.” diyen Mustafa Bey aynı anlam ve değerler çalışanlar tarafından benimsenmediğinde sorunlar yaşandığını, bunu da aşmak için konunun uzmanlarından destek aldıklarını belirtiyor. Yine Mustafa Bey’e kulak verelim:

“Yapılan araştırmalarda çalışanların gereksinimleri şu şekildedir;

  • Cep/kazanç gereksinimi,
  • Zihin/öğrenme-gelişim gereksinimi,
  • Gönül/değer görme, sevilme, sayılma gereksinimi,
  • Anlam gereksinimi, yapılan işte anlam bulma gereksinimleri vardır. Çalışanlar bunlarla var olur. Çalıştıkları işte bir anlam bulmaları gerekir.

Çalışanların değerleri yoksa “anlam” da yoktur. Çalışanların kazanç yönünden beklentileri karşılamak yanında öğrenme ihtiyaçlarını da karşılamak durumundasınız. Bir yandan da onların gönüllerine dokunamazsanız işinde tutamazsınız. En önemli madde ise yaptığı işte “anlam” bulmasıdır. Peki, bu anlamı nasıl bulacak çalışanlar? Yönetici dedikleri şey, hedefleri belirleme, planlama, kaynakların kullanımı, organizasyon, yönlendirme ve kontrol kısmını yönetendir. Bunları başarabilenler iyi yöneticidirler. Ama bunları yaptığınız halde çalışanlardan verim alamıyorsanız bu noktada “liderlik” kavramı devreye girmektedir.

Yönetici ile lider arasındaki fark nedir? Yöneticiler insanların zihnine hitap ediyor, yöneticilik gerek şarttır. Liderlik ise zihnin yanında gönüle de hitap etmektir. Bir hedef belirlerken, bir iş planı yaparken, bir geri bildirim verirken o kişinin gönlüne de hitap etmiyorsa oradan bir hareket çıkmıyor. Bu da şunu doğuruyor. Çalışanın kendini değerli görebilmesi lazımdır. Gönüle hitap etmek için de bir anlam buldurmak gerekiyor. Anlamı bulabilmek için değerlere inmek gerekiyor. Bunu çalışanların kendi değerleriyle şirket değerleri arasında bağ kurdurarak yapabiliriz. Biz böyle bir alana doğru geldik. Bunun adının da aslında “ilham vermek” olduğunu öğrendik. Yani çalışanlara ilham verebilmek için o bağı kurmak gerekiyor. Biz ne yapıyoruz şu anda? Niçin çalışıyoruz? Allah rızası için çalışıyoruz, fakirlere, yoksullara yardım etmek için çalışıyoruz, dar gelirlileri iyi giyindirmek için çalışıyoruz, ülkemize döviz kazandırmak için yapıyoruz diyoruz. Bunun iletişimini çalışanlarla yeterince yapmıyorsak kendimizi motive ederiz belki ama karşı tarafı edemeyiz. Son zamanlarda biraz üslubu değiştirdik. Ve bunun iletişimini yapmaya başladık.10 milyar doların anlamı ne? Avrupa’nın en önemli üç markasından biri olmanın senin için anlamı ne? “iyi giyinmek herkesin hakkı” diye bir sloganımız var orada, ama bunun senin için önemi ne? Asgari ücretliyi de bayramda benim çocuğum gibi giydirmenin önemi ne? Tüm bunları sorduğumuzda aslında insanın yaradılışında var olan o değerlere dokunduğunuzda bunlardan habersiz gibi görünen insanı bile yakalarız. Biz bu soruları sorduğumuzda çoğu kişinin gözlerinin yaşardığını görebiliyoruz.”

mk5

Bireysel olarak hepimiz bu dünyada farklı imtihanlardan geçiyoruz. Bu noktada Mustafa Küçük Bey kendi imtihanını Araf Suresi’nin 26’ncı ayetinden hareketle tanımlıyor:

” Ey Âdemoğulları! Size avret yerlerinizi örtecek giysi ve süslenecek elbise verdik. Takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) elbisesi var ya, işte o daha hayırlıdır. Bu (giysiler), Allah’ın rahmetinin alametlerindendir. Belki öğüt alırlar (diye onları insanlara verdik).

Asıl varoluş amacımız, bu dünyada varoluş amacımız, hangi görev için geldik? Biz de bu konuda neyle imtihan oluyoruz. Cenab-ı Allah’ın bize verdiği giysi işini üreterek imtihan oluyoruz. Biz bunu yapıyoruz. İkinci bir mesaj daha var burada, bunu yaparken takva ile yapmak…Yani insan alırken, kazandığınızı başkalarına verirken bir sürü de başka kriterlere uymamız gerektiğine dair görevlerimiz var. Tüm bunlara bağladığınızda işiniz bir anda ibadet haline geliyor. Tüm işlerinizi bu bakışla ibadet haline dönüştürebilirsiniz. Bu hale dönüştürdüğünüzde tüm zorlukları göğüslersiniz. Biz böyle bir yolculuk içerisindeyiz, hala arıyoruz, hala öğreniyoruz.”

Kendi iç yolculuğunu yapmamış, kendisini tanımayan insanın başkasına dokunması mümkün olmaz.

Sözlerini burada sonlandıran LC Waikiki CEO’su Mustafa Küçük, bizlerden gelen soruları da cevaplamayı ihmal etmedi. Sorulara verdiği cevaplar vesilesiyle şirketin isminin ilginç hikâyesini, sürdürülebilir başarıya dair neler yaptıklarını, geleceğe dönük inovasyon çalışmalarını, yalınlaşma stratejilerini, performans değerlendirme yöntemlerini, plansal hedeflerini de öğrendiğimiz Mustafa Bey, tasavvuftan etkilenerek oluşturdukları “çift kanatlı insan” metaforunu da ortaya koydu.

“Çift kanatlı insan metaforunu oluştururken bunun bir kanadına saydığımız değerleri, erdemi koyduk. Bir kanadına meslekten bağımsız olarak genel becerileri koyduk, (karar verme teknikleri, zamanlama, süreç yönetimi vs.) gövdeye ise mesleki beceriler-mesleki uzmanlık dedik. Kafaya da misyon ve vizyonu koyduk. Aslında hem ehil hem emin dediğimiz, hem manen güçlü, neyi neden yaptığını bilen hem de mesleki alanda güçlü bireyler hayalimiz oldu.” diyen Mustafa Bey, iç yolculuğunu yapmamış kendisini tanımayan insanın başkasına dokunmasının mümkün olmayacağının altını kalın çizgilerle çizdi.

Kendi ifadesiyle “ Bu bizim tekamül yolculuğumuz…” dediği hikayesini dinlediğimiz konuğumuz, başarılı bir yönetici, başarılı bir lider olan Mustafa Küçük Bey vesilesiyle Divan Sohbeti’nde dolu dolu bir Pazar sabahı geçirme imkanı bulmuş olduk.

 

Platformunuzu seçin ve paylaşın.