İslam Işığında Ekonomi ve Ticarî Hayat Söyleşimiz’de Prof. Dr. Hamdi Döndüren’i Dinledik

 İslam Işığında Ekonomi ve Ticarî Hayat sohbetlerimizin 3 Ocak Perşembe günkü oturumunda Prof. Dr. Hamdi Döndüren’i ağırladık. Ahmet Fevzi Çalışkan’ın moderatörlüğünde gerçekleşen programda, Değerli Hocamız bizlere, “İslam’a Göre Ticaret Prensipleri ve Günümüze İlişkin Çözüm Önerileri” başlıklı bereketli bir sunum yaptı.

Prof. Dr. Hamdi Döndüren Hocamız, İslam’a Göre Ticaret denince ilk akla gelen şeyin “etik değerler” olduğunu söyleyerek başladı konuşmasına… Sadece ticaret hayatı değil, gerek devlet yönetimi gerekse aile hayatı gibi hangi alana bakarsak bakalım İslam’ın getirdiği ana prensiplerin arka planında etik değerlerin karşımıza çıktığını ifade eden Döndüren, tüm hayatımızı bu esasların kuşatması gerektiğini belirtti.

Hamdi Döndüren4

Hamdi Döndüren, Mekke-i Mükerreme döneminde genel manada Müslümanlar hâkim durumda olmadıkları için, ticari hayatla ilgili ayetlerin, faiz ve miras hukuku ayetlerinin Medine döneminde indirildiğini, çünkü Medine döneminde devlet kuran Müslümanların bu hükümleri uygulama imkânı bulabildiklerine işaret etti. Hicret esnasında henüz Medine’ye varmadan önce inen Mutaffifin Suresi’nin ilk ayetleri ticaretle ilgilidir ki Rabbimiz meâlen şöyle buyurmaktadır: “Eksik ölçüp tartanların vay haline! Onlar insanlardan kendilerine bir şey aldıkları zaman tam ölçerler. Kendileri başkalarına bir şey ölçtükleri veya tarttıkları zaman eksik ölçer ve tartarlar. Onlar tekrar diriltileceklerini zannetmiyorlar mı? Büyük bir gün için.Öyle bir gün ki, insanlar o gün Rablerinin huzurunda divan duracaklar.”

Ticarî faaliyetler etik değerlere uygun yapılırsa, yapan kişiye ecir kazandıracağına dair pek çok ayet ve hadis-i şerif mevcuttur. Bunların pratikte uygulanışını da Efendimiz (sav) döneminde görebiliriz. Bir hadis-i şeriflerinde Allah Resulu (sav) şöyle buyuruyor: “Kim gıda maddelerini celb eder (üretir veya satın alır), bunu dürüstlükle o günün rayiç bedeli üzerinden satışa arz ederse, sanki fakirlere dağıtmış gibi sevap kazanır.” İslâm âlimleri, bunun sadece gıda maddesi değil, toplumun ihtiyacı olan günlük hayatta neler varsa tüm malların aynı nitelikte olacağını, bunları üreten veya alıp hilesiz hurdasız, dürüstlükle rayiç bedel üzerinden satışa sunan kişilerin tasadduk etmiş gibi sevap kazanacağını belirterek Hadis-i Şerif’i temellendirip genişletmişlerdir. Bir başka hadiste de:  “Bir veznedar kendine ait olmayan emanet paraları gözü kalmadan sahiplerine tevzî ederse, sanki bunları ihtiyaç sahiplerine sadaka olarak vermiş gibi ecir alır.” buyrulmaktadır. Bu örneklerden anlaşılacağı üzere, İslam’ın öngördüğü etik değerler dikkate alındığı takdirde, yapılan iş dünyevi olsa bile ibadet sevabı kazandırmaktadır.

Hamdi Döndüren 1

“Kulun amel sistemi üçlü kayıt sistemiyle kayıt altına alınmaktadır. Unutmayalım ki Kirâmen Katibîn melekleri her saniyemizi kayıt altına alıyor. Hem de üçlü kayıt… Bu melekler her fiilimizi belgeliyor; fotoğraflıyor. Tüm amellerimiz video kaydı misalince kayıt altına alınıyor; tabii ki sesler de konuşmalarımız da an be an kaydediliyor.” diyen Prof. Dr. Hamdi Döndüren, ticari hayattaki resmi kayıtların yanında, bir de manevi kayıtların olduğu düşünülürse önemli bir kontrol mekanizması oluşturulmuş olacağına dikkat çekti.

Ticari hayatta en çok karşılaşılan sorunlardan birinin çek, senet ödemelerinde yaşanan sıkıntılar olduğunu söyleyen Döndüren, dinimizin acze düşen borçluya süre tanınmasını salık verdiğini, ödemede zorluk yaşayana kolaylık gösterilmesi gerektiğini belirtti. Ancak bu hoşgörünün suiistimal edilmemesi gerektiğine vurgu yapan Hamdi Döndüren Hocamız Efendimiz(sav)’in, “Zenginin (ödeme imkânı olanın) borcunu ödemeyip, oyalaması zulümdür.” hadis-i şerifini hatırlattı.

Helal kazanca niyetlenilirse helal yolun, haram kazanca niyetlenilirse de haram yolun açılacağını ifade eden Hocamız bununla ilgili Hz. Ali (ra) döneminden bir olayı bizlere anlattı.

Hz. Ali (ra), halifeliği sırasında safkan bir Arap atına binmektedir ve bu ata binerek Medine dışındaki bir arkadaşını ziyarete gider. Ancak arkdaşının evinin önünde atını bağlayacak bir yer bulamaz. Oradan geçmekte olan yabancı bir adamı görür ve ziyareti bitene kadar bakması için atını ona emanet eder. İçeri girip bir müddet kalır ve çıkarken cebine atını emanet ettiği yabancı ve fakir görünüşlü adam için emeğinin karşılığı olarak 10 dirhem para hazırlar. Hz. Ali (ra) ve arkadaşı dışarı çıktıklarında adam ve at ortada yoktur. Adamın atı arka tarafta gezdiriyor olabileceğini düşünerek evin arka tarafına geçtiklerinde, atı serbest ve gümüş antika gemi çalınmış bir halde bulurlar. Hz. Ali (ra) Medine’ye döner ve yabancı adam için ayırdığı 10 dirhemi komşusu olan bir Sahabiye vererek pazardan gem alması için yollar. Pazara giden Sahabe bakar ki bir adam kenarda elindeki gemi satmaya çalışıyor.  Gem biraz kullanılmış ama antika ve gümüş işlemeli… Halifemiz’in atına uygundur diye düşünür. Satıcı adam, gem için önce 12 dirhem para ister. Ama sonra işinin acele olduğunu söyleyip Sahabe’nin verdiği 10 dirheme razı olur. Sahabe gemi satın alıp döner. Hz. Ali (ra) Sahabi’nin elinde çalınan gümüş gemi gördüğünde “ Şu Cenab-ı Hakk’ın işine bak. Azıcık sabretseydi, niyetini bozmasaydı bu 10 dirhemi ben zaten helalinden ona vermek için hazırlamıştım. Fakat niyetini bozduğu için, hırsızlığa yöneldiği için Allah bu parayı haram yoldan ona intikal ettirdi.” der.

Hamdi Dömdüren3

Kuran-ı Kerim’de şirketlerle alakalı sadece bir ayeti kerime bulunmaktadır. O da Hz. Davut’un (as) döneminde yaşanan bir hadiseyi sonraki nesillere aktarmaktadır.

Bu hadise, Sâd Suresi’nde şöyle anlatılmaktadır: “Davud’un huzuruna gelen iki davacı olayından haberin var mı? Hani duvarı tırmanarak Davud’un yanına gelmişlerdi de onlardan korkmuştu. Davud’a: “Korkma!” demişlerdi. “Biz iki davacıyız, birimiz diğerine zulmetti. Sen aramızda adaletle karar ver, haksızlık yapma, aramızı bularak bize doğru yolu göster.” Ardından: “Bu benim kardeşim, onun doksan dokuz koyunu benimse bir koyunum var. ‘Onu da bana ver’ diye tutturdu ve dediğini de yaptırdı.” diye anlattı. Davud dedi ki: “Koyununu kendi koyunlarına katmak istemekle doğrusu sana zulmetmiş. Zaten toplumda birçok kişi birbirine böyle zulmediyor. İman edip iyilik, güzellik, doğruluktan ayrılmayanlar ancak uzak kalabiliyor. Ama onlar da maalesef çok az…” Davud kendisini imtihan ettiğimizi sanmıştı. Hemen Rabbinden af diledi, rükû ederek yere kapandı ve O’na yöneldi.”

Hz. Davut (as) döneminde yaşanan bu hadisenin tekelciliğe örnek teşkil ettiğini söyleyen Hamdi Döndüren Hocamız, tekelciliğin ticaret adabında yeri olmadığını vurguladı. ABD yüz yıl önce Tekelcilik Yasasını; Anti-Tröst Yasasını çıkararak haksız kazançlarla mücadele etmeye başladığını aktaran Hocamız, “Bugün Türkiye’de maalesef Anti-Tröst Yasası henüz mevcut değildir.” dedi.

İslam toplumlarının pazarlarında ihtikârın/stokçuluğun yeri olmadığına değinen Hamdi Döndüren, bu hususta Peygamberimiz (sav)’in şu hadisini dikkatimize sundu:  “Bir kimse gıda maddelerini alıp, pahalı olup da satmak için kırk gün sak­larsa (ihtikâr etse), ardından pişman olup hepsini fakirlere parasız dağıtsa (tasadduk etse) bu onun ihtikârının günahını ödeyemez.”

Medine Pazarı’nda hiçbir zaman fiyatlara müdahale edilmediğini anlatan Döndüren, “Serbest piyasa “kıran kırana” bir piyasa anlamına da gelmiyor… Herkes ticaretini dürüst bir şekilde yaptığında fiyatlar olağan seviyesini buluyor… Arz ve talep dengesinde etik değerler doğrultusunda piyasada yapılan ticaret helâl bir ticarettir. Piyasada arz ve talep dengesi üzerinde beliren fiyatlarda alış-veriş yapmak caizdir…” diyerek sözlerini noktaladı.

Bu faydalı sohbetin ardından Değerli Hocamız, katılımcılardan gelen soruları da etraflıca cevapladı.

Platformunuzu seçin ve paylaşın.