Bir Başka Açıdan Cizre: İlim Merkezi ve Güzel İnsanlar Şehri

1-3 Haziran tarihleri arasında Hamilik Okulumuz’un Cizre Şenlendirme ekibiyle beraber Cizre ziyaretine katılan Mütevelli Heyeti Üyemiz Ayşegül Gelmiş Hanım’ın izlenimlerini sizlerle paylaşıyoruz:

2007 yılı Ramazan ayında umre vazifesi için Mekke ve Medine’de bulunmuştum. Bu ziyaret bana başka kapılar açmış, uzak gibi görünen ancak aslında memleketimizi aratmayacak kadar yakın herhangi bir yerde Ramazan ayının bir bölümünü ya da bayramı geçirmenin ne kadar güzel anılar bıraktığını anlamıştım. Bu nedenle, oruçlu olarak yollara düşmenin zorluklarını anlatanlara aldırmayıp fırsat buldukça Ramazan ayında da farklı yerlerde iftar açmanın keyfinden kendimi mahrum bırakamadım. Boşnak atasözünde söylendiği gibi “Seyahatin önündeki tek engel kapının eşiği” idi, yola düşmek isteyenin yolunda engel olmazdı, bir çözüm bulunur, yollar açılırdı sonuna kadar.

Son birkaç yıldır ramazan aylarında ve bayramlarda, bu niyetlerle  Benin, Bosna Hersek, Nijer, Kudüs, Özbekistan ve Batı Trakya’ya yolumuz düşmüştü. Farklı coğrafyalardaki kardeşlerimizle, onların iklimlerinde birlikte zaman geçirme fırsatına bulmuştuk. Bu yıl ise yolumuz mezunlar vakfımızın mütevelli heyeti üyeleri ve Boğaziçi Üniversitesi öğrencileriyle birlikte Cizre’ye düşmüştü. Sanıyorum yakın zamana kadar, kamu görevim de olmadığı için, Cizre’ye gidecek bir ekibin içinde yer alacağımı söyleseler inanmazdım. Ancak, insan nasibinde olan yere gider, nasibinde olanı yer, içer, yaşar. Bizim nasibimizde de birkaç günlüğüne Cizre’yi görmek, havasını solumak varmış. Cizre’yi -zihnimizdeki imajının aksine- bir ilim merkezi ve güzel insanlar şehri olarak hatırlamak istediğim için, bu güzel insanların çevrenize bizim memleketimizi de anlatın ricalarına karşılık naçizane bir vefa borcu olarak bu yazıyı kaleme almak istedim. Şahit oldukça gördüğümüz yerlerle olan bağımız artıyor, bu artan bağ başka bir boyuta ulaşıyor ve üzerimize başka başka sorumluluklar yüklüyor çünkü.

Kısa süreli Cizre ziyaretimiz, İstanbul’dan Şırnak Havalimanı’na olan uçuşumuzla başladı, önümüzde yaklaşık 2 günümüz vardı. Aslında Şırnak Havalimanı Cizre’ye daha yakın, bu nedenle Cizre’ye ulaşım kısa sürede sağlanabiliyor. Cudi ve Gabar dağlarının gölgesinde şehre ulaşırken, neyle karşılaşacağımızı bilemediğimizden olsa gerek, şehrin girişindeki elektrik trafoları bana bir an Semih Kaplanoğlu’nun Buğday filmindeki manyetik kalkanlarla korunan şehri anımsatmıştı. Korunan kimlerdi, uzak olan kimdi, biz miydik, yoksa bu şehrin insanları mı diye düşündüm. Cizre’yle ilgili daha önce duyduklarım, ana haber bülteni tadında zihnimden hızlıca geçti. Bu düşünceler arasında şehir merkezine ulaştık. Yaralarını sarmaya çalışan bir Cizre vardı karşımızda, sıcağın ve ramazanın etkisiyle bir sakinlik hakimdi. Aslında Cizre’ye gideceğimizi öğrenenlerin “Ne işiniz var orada?” sorularını haksız çıkaracak, hendekler ve karmaşa şehri imajından daha uzakta, silkinip kendini tamir etmeye çalışan bir yaralı bir kuş vardı sanki karşımızda. Ve bu yaralı kuşun kırılan kanadını iyileştirmek için etrafında pervane olmuş iyilik elçileri…

WhatsApp Image 2018-06-08 at 13.51.23

Cizre’ye ulaşınca gördük ki, aslında bilinenin dışında bir başka Cizre var Cizre’de Cizre’den içeri. Buzdağının görünmeyen kısmında zengin bir kültürel ve tarihi miras var. Bu zenginliği ne yazık ki ancak buraya geldikten sonra idrak edebildim.

Cizre’nin tarihi çok eskilere dayanıyor. Hud suresi 44. ayetine dayanarak, Hz. Nuh’un gemisinin tufan sonrasında bu topraklarda, yani Cudi Dağı’nda durduğuna inanılıyor: “Bir de: «Ey yer, suyunu yut ve ey gök, sen de açıl!» denildi ; su çekildi, iş bitirildi, gemi Cudi üzerinde durdu ve bu zalim topluluğa: «Defolun!» denilmişti.”. Cizreliler bu nedenle, Cudi Dağı’nın hem yer altı hem yer üstü zenginlikleri açısından çok özel bir yere sahip olduğunu belirtiyorlar. Su kaynakları, kudret helvaları, sebzeler, meyveler Cudi Dağı’nın içinde sakladığı zenginlikler arasında yer alıyor. Hatta Cudi’nin zengin yer altı kaynaklarına sahip olabileceğine de inanılıyor. Ne yazık ki terör örgütünün mayınları arasında kalmış bu dağın zenginliklerini görebilmek (umuyoruz ki şimdilik) uzak bir hayal olarak kalmış. Dicle Nehri’nin ve Cudi Dağı’nın bereketinin yanı sıra, Babiller, Asurlar, Pers İmparatorluğu, Emeviler, Abbasiler, Selçuklular, Osmanlı İmparatorluğu gibi birçok medeniyetin kültürel zenginliğiyle de beslenmiş bu şehir. Ayrıca, Hristiyanlık, Süryanilik, Zerdüştlük ve İslam gibi farklı inançların zenginliği de şehrin kadim geleneğinin bir göstergesi olarak ele alınabilir.

İslam’ın ilk dönemlerinde Cizre halkının İslam dinini kabul etmesiyle birlikte şehir dönemin ilim merkezlerinden biri haline gelmiş. 90 tane El-Cezeri olarak anılan yazar, ilim adamı ve mucit bu topraklarda yetişmiş(*). Tarihte ilk robotu yapan alim olarak kabul edilen Ebuliz İsmail bin Rezzaz El-Cezeri de bu topraklarda yetişmiştir. Ayrıca, Leyla ile Mecnun kadar bilinmese de, bir başka hüzünlü aşk hikayesi olan, Ahmed-i Hani’nin kaleme aldığı Mem ile Zin hikayesi de bu topraklarda hayat bulmuştur. İşte tam da bu noktadan hareketle, Cizre’yi hendeklerle, terör çatışmalarıyla değil, içinde yüzlerce alimi yetiştirmiş ve yetiştirmeye devam edebilecek kapasiteye sahip bereketli topraklar olarak hatırlamak ve anmak istiyorum.

WhatsApp Image 2018-06-08 at 13.51.22 (2)

Tarihin seyrine baktığımızda, ne yazık ki zaman geçtikçe şehrin tarihinin akışı da değişiyor. İlmi ve kültürel derinlik yerini karmaşaya bırakıyor. 1978’de terör örgütünün kurulması ile birlikte baskıların boyutu ve şiddeti daha da artıyor. Aile yapısına, örf ve adetlere, inançlara saldırılar başlıyor. Tabir-i caizse bir iç savaş hali, terör örgütünün baskıları, faili meçhul cinayetler, sınır noktasında unutulmuşluklar arasında mücadele ediyor bölge halkı. Çözüm süreciyle birlikte, ülke genelinde terör olayları duruluyor ancak terör örgütü için yeri farklı olan Cizre’de olaylar bu dönemde de kısmen devam etmiş, huzur tam anlamıyla gelememiş. 2015 yılında ise, Cizre’yle birlikte anılan hendek olayları gündeme geliyor. Şehirde güvenlik, huzur bir türlü sağlanamıyor. Bölge halkının ve çocukların bir çoğunda travmatik etki bırakan bu sürecin izlerini sohbetlerimiz sırasında satır aralarından anlayabiliyoruz. Cizre’de geçirdiğimiz 2 günde olayların yoğunlukla yaşandığı Nur, Cudi ve Sur mahallerinin de içinden geçiyoruz, ziyaretlerde bulunuyoruz. Sakinlik buralarda da hakim, ancak kurşun izleri olayları hatırlatan birer işaret. Evlerin bir kısmında hala kurşun izleri var. Sokaklar ve yollar genellikle bakımsız.

Cizre’de ziyaret edilebilecek birçok tarihi eser mevcut: Memü Zin Medresesi, Kırmızı Medrese, Cizre Ulu Camii, Mir Abdal Medresesi, Hz. Nuh Camii ve Türbesi, El Cezeri’nin Kabri ziyaret edilebilecek mekanlar arasında yer alıyor. Halkın (özellikle bize eşlik eden Cizre Gönüllüleri Derneği yönetimi ve üyelerinin) uzak yollardan gelen misafirlerine gösterdikleri ilgi, saygı, misafirperverlik hatırına da şehir halkının kapıları çalınabilir diye düşünüyoruz. Ki biz Cizre Tarihi kitabının yazarı Dr. Mesut Tüzün amcanın sohbetini dinleyebilmek, Cizre kebabını yiyebilmek, öğrencilerimizin geldikleri noktaları görebilmek, kudret helvasını tadabilmek, yeniden yapılmakta olan Mem-u Zin otelinin açılışına şahit olabilmek gibi bazı bahanelerle bir sonraki ziyaretimizin planını yaptık bile.

WhatsApp Image 2018-06-08 at 13.51.22

Bölgede yaşananlar, bu arada kalmışlık hali, iç içe geçmiş hikayeler hakkında çok şey yazılmış, söylenmiş olabilir. Ne anlatırsak anlatalım hikayenin bir bölümü eksik kalacak. Batı’da “Doğulu” olarak anılmak, kendi memleketlerinde terör örgütüne destek vermedikleri için tehditlere maruz kalmak, öz yurdunda garip olma durumu, saldırıya uğrayan ve işletilemez hale gelen işyerleri, haftada bir şehre suyun verilmesi, terör örgütü tarafından yolların kesilmesi, faili meçhul cinayetler hikayelerin sadece küçük bölümü. Tüm bunlara karşın, nasıl bu kadar sabırla ve iyi niyetle bu topraklarda kalmaya, mücadele etmeye devam edebiliyorsunuz, bu gücü nereden alıyorsunuz diye sorduk Cizre Gönüllüleri’ne. Aldığımız cevaplar bizi duygulandırıyor, hayata ve insanlığa dair umutlarımızı yeşertiyor. Her şeye rağmen Cizre’nin memleketleri olduğunu, İslam davası çerçevesinde, ümmet bilinciyle bu topraklar için ellerinden geleni yapacaklarını, güçlerini tam olarak buralardan aldıklarını kendilerinden emin, tüm samimiyetleri ve içtenlikleriyle belirtiyorlar.

WhatsApp Image 2018-06-08 at 13.51.22 (1)

Tarihinde bir ilim merkezi olan bu toprakların yine bir ilim merkezi haline gelmesi için umudumuz olmalı. Çünkü bu memleket Edirne’den Kars’a kadar hepimizin. Memleketin bir köşesindeki huzursuzluğun tüm toprakları etkileyeceğini düşünerek birlikteliğimize birliktelik katıp güzellikler inşa etmek için çabalamamız gerekiyor. Coğrafya kaderdir derler, o halde  bu coğrafya da bu kader de hepimizin. Yaşadıkları tüm zorluklara, maddi ve manevi tehditlere rağmen memleketini bırakmayı düşünmeyen, terör örgütlerine fırsat vermeyen bir avuç insan hatırına yeniden bir şehir inşa edilebilir, yaralı bir kuşun kanadı sarılabilir, bereketli topraklara sahip o köylere geri dönülebilir, gençlerin hayatları kurtarılabilir. Kim bilir… Zor zamanlar geçmiş, belki geçmeye devam edecek, ancak umut edip, dua etmeye, bu sürdürülebilir sükûnet halinin devamını temenni etmeye, yeni projelerle buradaki gençliği kurtarmak için her türlü aksiyonu almaya değer.

“Yaralı kuş kanadını ısıtan

Bir güneş toprağı yarıp çıkacak.” (**)

 

(*) Abdullah Yaşın – Cizre’nin Örf Adet ve Gelenekleri

(**) Sezai Karakoç – Monna Rosa III – Pişmanlık ve Çileler

(***) 2 günlük ziyaretimiz sırasında misafirperverlikleri ve güzel hatıraları için Elif Tüzün hanımefendi, Ömer Faruk, Zeynel, Metin ve Muhammed beyefendiler başta olmak üzere tüm kıymetli Cizre gönüllülerine teşekkürü bir borç biliriz.

Ayşegül Gelmiş-Endüstri Mühendisliği 10′

 

Platformunuzu seçin ve paylaşın.