Anı Defterimizin Sayfalarına Gaziantep Ve Şanlıurfa’yı da Ekledik

Ülkemizin önde gelen tarih, kültür ve medeniyet merkezlerine düzenlediğimiz gezilerimizden 21-22 Aralık günlerinde gerçekleşen programımızda iki güzel şehri, Gaziantep ve Şanlıurfa’yı ziyaret ettik.

Grubumuz 21 Aralık Cumartesi sabahı saat 08.30 sularında Gaziantep’e ulaştı. TURSAB Rehberi Ramazan Erdoğan Bey’le buluşup araçlara bindikten sonra Şahinbey’e gitmek üzere yola çıktık. Şahinbey’de ilk durağımız kahvaltımızı yapacağımız meşhur Metanet Lokantası oldu.  İçi tıklım tıklım dolu olan lokantanın reklama ihtiyacı yok. Hiç şüphesiz burada içtiğimiz beyranın lezzeti ve acısı yol yorgunu olan bizleri kendimize getirdi ve gezinin hızlı temposuna hazırladı. Beyranın ardından bu defa Metanet Katmer salonunda katmerlerimizi yiyip Şahinbey’in tarihi sokaklarını gezmeye başladık.

İlk durağımız Kozluca Kasteli oldu. Yeraltında bulunan ve kanallardan beslenen bu gibi kasteller Osmanlı zamanından yakın geçmişe kadar insanların sıcak yaz günlerinde serinlemek, kişisel temizliklerini yapmak, halı ve kilimlerini yıkamak ve bu esnada sohbet edip sosyalleşmek için gittikleri yerlerdi.  Şahinbey, bünyesinde pek çok kasteli bulunduran bir ilçedir. Kastel ziyaretimiz sonrası Tahmis Kahvesi’ne beraberce yürüdük. 1635’ten beri faaliyet gösteren bu tarihi kahve mimarisi, divanları ve Antep türkülerini seslendiren müzisyenleriyle size bambaşka bir kahve tecrübesi yaşatıyor. Kahvelerimizi içtikten sonra Bakırcılar Çarşısı’nı gezdik. Bu çarşı özellikle bakır ve cam işleri, deriden yapılan yemeni ayakkabıları ve içinde bulunan tarihi hanlarıyla meşhur… Çarşıdan çıktıktan sonra Zeytin Han’a doğru ilerlerken, Gaziantep’in simgelerinden Alaüddevle Camii’nin önünden geçtik. Cami son Dulkadiroğlu Beyi Alaüddevle tarafından Ermeni Mimar Armenek’e yaptırılmıştır. Eser kilise benzeri mimarisi ve motifleriyle Türk kubbe ve minaresini birleştiren geçek bir kültür sentezidir.

Gaziantep Kalesi’nin hemen karşısında bulunan, başta zeytin ve zeytinyağı olmak üzere diğer zeytin ürünleri, baharatlar, yemişler, gül ağırlıklı olmak üzere çeşitli kolonyalar ve Gaziantep’in yöresel ürünleri satıldığı Zeytin Han’ı gördükten sonraki durağımız Karagöz Mahallesi’ndeki Hamam Müzesi oldu.  1577’de Lala Mustafa Paşa tarafından yaptırılan ve bugün müze olarak kullanılan hamam, çeşitli maket ve görsellerle zenginleştirilmiştir. Hamam Müzesi ile aynı sokakta bulunan Emine Göğüş Mutfak Müzesi ise bir gastronomi şehri olan Gaziantep’in mutfak kültürünü görmek için önemli bir yer… Müzeleri gezdikten sonra yine aynı sokakta bulunan Handan Bey Camii’nde öğle namazını eda ettik. Bu cami Erzincanlı Handan Bey tarafından 17’nci yüzyıl başlarında yaptırılmış olup 1791’de ve milli mücadele sırasında iki kez yıkılıp baştan inşa edilmiştir. Daha sonra kalenin altında Tarihi Kır Kahvesi’nde çay molası vermemizin ardından araçlarımıza binip Zeugma Mozaik Müzesi’ne gitmek üzere yola çıktık. Türkiye’nin en önemi müzelerinden biri olan müze, Gaziantep’in simgesi sayılan Çingene Kızı mozaiğine de ev sahipliği yapmaktadır. Müzede Helenistik dönem ve Roma Dönemi’nden kalma mozaikler bulunmaktadır. Bir zamanlar Romalı zenginlerin villalarını süsleyen Dionysos’tan Eros’a, Afrodit’ten Poseidon’a Yunan Tanrılarının mozaiklerini barındıran bu müze Gaziantep’e yolu düşenlerin kesinlikle görmesi gereken bir yer… Müze ziyaretimiz sonrası akşam yemeğimizi yöreye özgü tüm yemekleri tatma fırsatı bulduğumuz lokantada yedik ve geceyi geçirmek üzere otelimize geçtik.

22 Aralık Pazar sabahı kahvaltı sonrası saat 09.30 civarında otelimizden ayrılıp Şanlıurfa’ya gitmek üzere yola çıktık. Şanlıurfa’da ilk durağımız Halfeti oldu. Halfeti, Birecik Barajı’nın yapımından sonra sular altında kaldığı için esas yerinden iki kilometre kadar güneye taşınmıştır. Bugün artık oradan tekne turları düzenlenmektedir. Biz de grubumuzla bir tekneye binip Rum Kalesi ve eski Halfeti’nin batık minaresini görmek üzere bir saat süren güzel bir tur yaptık. Halfeti’deki tekne turumuzdan sonra yolumuza devam ederek il merkezini geçip doğruca inanç tarihinin başlangıç noktası Göbeklitepe’ye ulaştık. Tapınakların bulunduğu bölüme minibüsle ulaşılan Göbeklitepe’de hava serindi. Tapınaklar hepimizin ilgisini cezbetti. Tarih öncesi insanların yaşamlarını anlamlandırma, çabasının, doğayı anlama ve ona hükmetme arzusunun doğuşunu temsil eden bu muazzam yapının burada ortaya çıkması ülkemiz için büyük bir nimet… Göbeklitepe’den ayrılıp şehrin merkezi Halilü’r Rahman’a geçtik. Peygamberler Şehri’nin simgesi Balıklı Göl’ü ve Halilü’r Rahman Camii’ni ziyaret ettik. Balıklı Göl’ün karşısında Hz. İbrahim’in doğduğu mağara olan Halilürrahman Mağarası ve Hz. İbrahim’in makamı bulunmaktadır. Aynı kompleks içinde bulunan bir diğer cami olan Dergah Camii’nin içerisinde Peygamber Efendimiz’in (sav) Kadem-i Şerifi, Sakalı Şerifi ve diğer bazı kutsal emanetler sergilenmektedir. Adeta bir açık hava müzesi olan bölgede Eyyubi, Memluk ve Osmanlı eserlerini bir arada görmek mümkündür. Bir tarafta Urfa kalesi bir tarafta kazılarda ortaya çıkan yüzlerce mağara tüm ziyaretçileri oldukça etkilemektedir.

Hepimiz içimizde erkenden başlayan bir özlem ile akşam yemeğimizi yedik ve İstanbul’a dönmek üzere havalimanına doğru yola çıktık. Gezimizde emeği geçen başta Vakıf Müdürümüz İbrahim Ethem Gören olmak üzere herkese, tüm misafirlerimize teşekkür ediyoruz.

*Fotoğraflar için vakıf mensubumuz Mustafa Şahin Bey’e teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Haber: Ömer Agâh Dinç

Platformunuzu seçin ve paylaşın.